Bizler neye, nelere muhtacız? İhtiyaç kalemlerimiz nelerdir? Yöneten, yönlendiren ve yönetilenler ne talep ediyoruz? Birbirimiz ile olan ilişkilerimizi hangi kurallar belirliyor? Bireyin ait olduğu statü, karşısındaki bireyi bağlıyor mu, bağlamalı mı? Bağ ve bağlantı olmadan bir arada nasıl yaşanır, yaşanabilir mi? Cevapları soruların içinde olan meseleler. Amma bizim, bizlerin meselesi. Ya oturup izleyici oluruz. Ya da, izlenen oluruz. İnsanlık onuruna yaraşan izlenmek olmalıdır.
Mecbur muyuz izlenen olmaya? Evet ve hayırda özgürsünüz. Lâkin lâyık olduğun şekil üzere yönetileceksin. Sorumluluğu gökyüzüne atamazsın. Allah (C.C.) her şeyi, ama şeyin içindeki şeyide mükemmel bir şekilde yaratmış. Kurallarını kişinin kaldırabileceği orana göre koymuş. Uymak veya uymamak özgürlüğünü de kula hak olarak vermiş. Böylesine muazzam ve kompleksiz bir yapıda, çelişkilere düşen kul ne aradığını da bilmeden göçüp gidebiliyor. Aranan, aranması gereken kıl’ığımız değil, kulluğumuzdur.
Oysa insan erdem havuzunda yüzmesi gerekirken kıl’dan bir hevesin peşinde ancak kıl tüccarı olabiliyor. Heyhat ki heyhat!.. Bozulmalar, çürümeler, darılmalar, gocunmalar, asilikler hep bir adet kıl uğruna icra ediliyor. Kulluğumuzu kıllığa tercih ederken, bilimi de bu yolda harcıyoruz. Çok yazık değil mi? Dünün kahramanları bugünün kıl tüccarına dönüşüvermişse, elimizden ne gelir? Kentsel dönüşüm değil ki, plânlayıp dönüşümü gerçekleştirelim.